Düşünü-YorumGüncelYazarlar

BEĞEN BENİ BEĞENEYİM SENİ

Kendi gerçekliğinden bu kadar kopuk bir yığın insan; nasıl, dış dünyanın gerçekliğinin farkına varabilir ki? Ve kendi gerçekliğinin farkına varabilmiş insanların oluşturduğu bir dünyada yaşamak nasıl olurdu? Bunları düşündükçe “Bu kalabalığın arasına karışıp ben de mutlu olmak istiyorum!” diye bağırasım geliyor. İnsan, kendisiyle aynı işi yaptığı için mesela, seninle aynı masada oturabileceğini, aynı şeyleri konuşabileceğini ya da aynı yolda yürüyebileceğini düşünebiliyor. Biz hala kendi gerçekliğinin farkında olamayanların neler yapabileceğini bilmiyoruz. Gündelik konuşmalarının konuşmak olduğunu, okuduğu birkaç kitapla “okur” olduğunu, seninle yan yana gelince kendisiyle kıyaslayabileceğini düşünüyor. Sonra, burası boğucu bir insan pazarı olup çıkıyor, satanın ve satılanın belli olmadığı. Öyleyse kim kurtaracak beni kendi gerçekliğinden kopuk bu yığınların arasından? Kendimi sele bırakır gibi bırakıyorum içime. Bu sefer daha derine, en derine..

Ruhum bu haldeyken, bütün ömrü denizlerde geçmiş biri gibi çalkalanıp duruyorum. Gemileri hep kendim yaktım o denizlerde. Kıyıları görmezden geldim. Hiçbir limana yanaşmadım. Kendi gerçekliğinden bihaber olanın, yaşamayı bilmeden yaşayan birinden ne farkı var? Biz, yaşayanlara karışmış ölüleriz ya da ölülere karışmış yaşayanlar. O zaman, yaşasın sanal dünya! Biz hepimiz orada ne güzel “var”ız.

İş böyle olunca da, bizim o en derin uykuları gözlerimiz açıkken uyumamız çok normal. Anlık modumuz “Beğen beni, beğeneyim seni.” Nefes bile almadan, milyonlarca tıkla ruhumuzu okşuyoruz. Ve birileri de bizi çok düşündüğünden, gözlerimiz bozulmasın diye ustaca ve usulca hakikati bizden gizleyip duruyor.

İşe daha en başından başladılar oysa. Ne mi yaptılar? : Bizi kendimize yabancılaştırdılar. Yetmedi, üstüne çektiğimiz acıları normalleştirdiler. O da yetmedi bizim “olmak” halimizi alıp yozlaştırdılar. Neden mi? : Çünkü, “sahip olma”ya en iyi yozlaşmış halimiz döner de ondan. Sonra gelsin parazit bir düzen. Görünüşü öze tercih ettiğimizden beri bu böyle. Gücü başkasında aradığımız, ağzımızdan çıkan kelimelerin ne anlama geldiğini bilmediğimiz zamanlardan beri. Göstere göstere geldi her şey. Göstere göstere ne hallere düştük. Çarşının ortasında bütün sokak aydınlatmaları, tabelaların neon ışıkları, açık kafelerin, lokantaların, dükkânların ışıkları bu kadar kör ederken gözlerimizi, bindiği aracın sis farlarını da açarak dolaşan zavallılar bu gösteri dünyasının baş aktörleri olarak yerlerini alıyorlar.

Oysa taa 1675 yılında Angelus Silesius ne demiş, gelin birlikte bakalım:

Gülün niçini yoktur,

Açar açtığı için.

Kendine önem atfetmez,

Sormaz beni gördün mü diye.

Total Page Visits: 1261 - Today Page Visits: 2

Yaşar KARA

Yazarın diğer yazılarına ulaşmak için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir