BİR GAZETECİNİN TARİHE DÜŞTÜĞÜ NOT
Genç bir gazetecinin İmroz tarihine bir not düşmesi olarak nitelendirebileceğimiz bir sergi açılışına tanıklık ettik. Gördüklerimizi sizlerle paylaşmak amacı ile haberleştirmek üzerimize düşen görevdi.
1992 yılında İstanbul’da doğan ve çocukluğu Fener sokaklarının tarihi dokusunda geçen genç gazeteci Melike ÇAPAN hazırladığı serginin açılışını gerçekleştirdi İstanbul’da. Sergi, tarihi belli olmasa da bahar aylarında Gökçeada’da da tekrarlanacak. Çünkü serginin konusu Gökçeada (İmroz)
Serginin açılışı Yuakimion Rum Kız Lisesinde Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da katılımıyla gerçekleşti.
Sergide, bugün harabe halinde gördüğümüz Dereköy başta olmak üzere 1964 öncesi Ortodoks Rum komşularımızın yaşamlarından kesitler sunan fotoğrafların yanı sıra anıları tazeleyen bazı eşyalarda yer aldı.
Bu eşyalardan ilk gözümüze çarpanların başında çocukluğunu adamızda geçiren Fener Rum Patriği Bartholomeos’un beşiği ve ilkokul önlüğünün yakası da yer alıyor.
Serginin açılışı halen birlikte yaşadığımız yaşlı komşularımızın o yılları anlatan konuşmaların yer aldığı bir video gösterimi ile başladı (video önümüzdeki günlerde sosyal medyada paylaşılacak).
Video gösterimi sonrası kürsüye gelerek bir konuşma yapan Melike ÇAPAN, “Karşınızdaki bu genç kadın henüz 10 yıllık bir gazeteci. Tesadüfi bir şekilde çalışma alanım olan Türkiye’deki azınlık toplumları ve kültürel miras hakkında farklı mecralarda bugüne kadar sayısız haber yaptım. Bu acıları kaç farklı insandan dinledim. Ve bu sadece 1964 ile sınırlı değildi. Ama içlerinde beni en çok etkileyen 1964’tü. Çünkü toplumun hangi üyesi ile konuşsam 6-7 Eylül’ü bile sırtlayabiliyordu ama söz konusu 1964’e geldi mi yüzlerindeki ifade her zaman değişiyordu. Çünkü onlar için 1964’ün bedeli yağmalanmaktan, ölmekten öldürülmekten daha ağırdı: sürgündü. Bu bazen İstanbul’da olduğu gibi aşikar şekilde gerçekleşiyordu bazen de İmroz’da olduğu gibi sessiz sedasız… Ben bugün burada yine gazetecilik yaptığıma inanıyorum. Bugün bir kez daha resmi tarihin dışına çıkarak üstü örtülen bir hafızayı kayda aldık. Hep birlikte o tozu silkeledik bugün ve gelecek için daha temiz bir bellek bırakmaya gayret ettik. Neden mi İmroz? Bu sorunun yanıtı ise gördüğünüz köyde. Bu yıkıntılar 1964’ün izidir. İmroz’un hafızasıdır Dereköy. Ve popüler kültürün etkisi ve son dönemlerin zevksiz ve orijinal dokudan uzak mimari anlayışının da katkılarıyla bir kimliğin silinmek üzere olduğunu ve tamamen yok olmadan kayıt altına alınması gerektiğine inandığım için bugün İmroz sergisini hazırladım. Geriye döneriz umuduyla giden ama kuşlar gibi dört bir yana savrulan İmroz’un gerçek sahiplerini yukarıdaki fotoğraflardaki gibi neşeyle bir araya gelebilecekleri yeniden buluşacakları o gün için hazırladım. Günümüze geldiğimizde popüler kültürün de mekanlar ve kimlikler üzerindeki etkilerinin kaçınılmaz olduğunu gördük. Bu çalışmayla birlikte aynı zamanda Rum kimliğine odaklanıyoruz. Bugün bu duvarlardaki fotoğraflarda gördüğünüz kadar neşe içinde ve kalabalık olmasa da İmroz’da var olmak için direnen Rum kimliğini kayda alıyoruz. Sizlerden rica ediyorum o fotoğraflara iyi bakın… Onlar enkazın altındaki hayattır. Bugün burada bir kez daha o hayatı gün yüzüne çıkardık ve kayda aldık. Yüzleşmek ve hatta helalleşmek isteyenler için açık bir kaynak olarak sunuyoruz.” Sözleri ile anlattı sergiyi düzenleme nedenini.
Serginin hazırlanma sürecinde destek aldığı ve şu an aramızda olmayan (pandemi sürecinde coronavirüsten hayatını kaybededen) 2 isime teşekkür ederek sürdürdü sözlerini. “…Kuşkusuz bunun çok özel bir sebebi de var. Belgeselin başında gördüğünüz isim.. Hemen yanım başımda duran şu fotoğraftaki beyefendi.. Stratos Zenginis.. Kendisi müthiş bir İmrozlu olmasının yanı sıra bence yarı yarıya Fenerli idi. Akşamüstü sohbetlerimizde İmroz’dan çokça konuşurduk. Hayatımda var olduğu dönemde bilgeliğiyle her daim beni etkilemeyi başarmıştır. Bugün bu sergiyi ona ithaf ediyorum. İmroz’un bilge ve naif beyefendisine… Aramızda hitap ettiğimiz şekilde profesör yıllarca akademide ders vermenin yanı sıra patrikhanenin özel arşivinde de çalıştı. Hastalandığı son ana kadar da o arşiv odasından çıkmadı. Bugüne kadar kendisinden öğrendiklerimin, hoş sohbetinin ve kıymetli dostluğunun hakkı böyle de ödenmez ama İmroz’un hikayesini onu anmadan anlatamazdım. Bugün 8 Kasım.. Hristiyan inancında isim günleri kutlanır. Bugün Bay Zenginis’in isim günüdür. Huzurlarınızda kıymetli dostumun yortusunu kutlamak istiyorum. Adın daim olsun Profesör…. Bugün karşınızdaysam aslında bu bir tesadüfün eseri. Sevgili dostum Niko Manginas ile tesadüfi tanışmamızla başladı benim için tüm hikaye. Onun sayesinde bu konularda çalışmaya başladım. Birçok kapıyı onun sayesinde açtım ve hala açıyorum. Size hayatınızda inanan tek bir kişi oldu mu daha güçlü bir bakış açısına sahip olabiliyorsunuz. Manginas en başından sonuna kadar bana inandı ve beni destekledi. Bugün burada yokluğunu hissettiğim yegane insan.. İyi ki hayatımdasın Manginas.. Sana çok teşekkür ederim.”
Serginin hazırlanmasında destek aldığı isimleri tek tek vurgulamak istiyordu Melike ÇAPAN. “Ne zaman kapısına kim bir projeyle gitse asla geri çevirmeden elinden geldiğince herkese destek oluyor. Bazen en zorlu görevlerde kendisini en önde görürsünüz. Toplumun üzerindeki ölü toprağının kalkmasında en çok da onun payı vardır.. Ve projede onun başının etini yediğim günden beri benimle birlikte çalıştı. Danışmanlarımdan biri oldu. Kendisi bana en yakın arkadaşımın yadigarıdır. Sevgili Laki Vingas Buradaki tüm davetlilerin huzurunda size teşekkür ederim.
Ve tabii bu bir ekip işiydi.. Ve bende iyi bir ekibe sahiptim. Kosta Hristoforidis, Gökhan çelik, Sinem Yıldırım, Helin Genç, Burak Ütücü, Elçin Macar, Serdar Korucu, Stelyo Berber, Themi Karanikola, Dilan Ayırkan,, Akif Yıldırım, sizlerin desteğiyle bu güzel akşama eriştik.. Teşekkür ederim sizlere. Sevim Sancaktar, İstos Yayınevi bu gece de payları var.. Teşekkür ederim.”
Serginin hazırlanmasına verdiği onayın ötesinde özel eşyalarının da sergide kullanılması için kendisine sunan Bartholomeos’a ayrı bir teşekkür vardı Melike ÇAPAN’dan. “Bugün bu sergiyi Rum toplumuna ait bir mekanda gerçekleştiriyoruz. Burası 80’li yıllarda öğrencisizlikten kapanan Rum Kız Lisesi.. Rum kimliğinin belleğinin en önemli mekanlarından biridir.. Sayın Ekümenik Patrik Hazretleri, kendisine projeyi sunduğum ilk an itibariyle önce kütüphanesindeki kaynakları sundu. Sonra çok özel kendi müzesinde sakladığı eşyalarını bağışladı. Şu an içinde bulunduğumuz mekanı bize 15 gün boyunca armağan etti. Ve Bugünde de buraya gelerek bizi onurlandırdı. Desteğiniz ve katkılarınız ve de bu mekan için çok teşekkür ederim.”
Son olarak sergi salonundan selam gönderdikleri vardı Melike ÇAPAN’ın “Son olarak göndermem gereken selamlar var.. Kimliksizleştirmeye, yok etmeye ve Kentine ve belleğe sahip çıkanlar bugün parmaklar ardında kaldı.. Sevgili dostumuz can Atalay,, bu mahallenin de kentsel dönüşüme karşı mücadelesinde bila bedel avukat olarak destek verdi.. Can ile yeri geldi omuz omuza arkadaşlarımızın özgürlüğü için mücadele ettik,, yeri geldi bir ağaç için… Bugün özgür olsaydı aramızda olurdu.. Sevgili Can Atalay’a selam olsun.. Kenti için mücadele eden Tayfun’a Mücella’ya, Çiğdem’e selam olsun.. 20 yıldır kültürel hakların, çok kültürlülüğün çok dilliliğin kabul görmesi için çalışan Osman Kavala’ya selam olsun.”
Konuşmaların tamamlanmasından sonra sergi gezildi katılımcılar ile birlikte. Sergide yer alan fotoğraf ve özel eşyalar Fener Rum Patriği Bartholomeos’u oldukça duygulandırdı. Her bir parça için detaylı bilgiler aldı Melike Hanımdan.
Melike ÇAPAN’a fırsat bulduğumuz bir anda sorduk sorumuzu. Neden böyle bir sergi açma gereği duydunuz? “İmroz, tarihi dokusu ve stratejik önemi nedeniyle öne çıkan bir adamız. Siyasi çekişmeler nedeniyle adada yaşayanların çektikleri sıkıntıların unutulmasına gönlüm razı olmadığı için bu projeyi yapmaya karar verdim. Tüm siyasi çekişmelerden uzak bir arada yaşayan insanlara yaşatılan sıkıntıların tekrar yaşanmaması için bilinmesini istedim. Bir gazeteci olarak görevimi yaparak tarihe not düşmekti amacım. Birlikte yaşayan insanların ayrıştırılması ve ötekileştirilmesi gerçekler bilinirse son bulur diye düşünüyorum” diyerek yanıtladı sorumuzu Melike ÇAPAN.
Kimliklere, inançlara bakılmaksızın birlikte yaşamak güzeldir. Her güzelliğin yaratılması emek gerektirir. TÜM AYRIŞTIRMALARA VE ÖTEKİLEŞTİRMELERE KARŞI BİRLİKTE YAŞAM İÇİN EMEK VERENLERE SELAM OLSUN.