GÖKÇEADA’DA YAŞAMAK – TAŞOZ ADASINI ANLAMAK
Yıllardır adamızda yaygın bir kanaat var. Turizm Sezonu kısa diye. Topu topu iki ay süren turizm sezonu adada kimseyi memnun etmiyor haklı olarak. Sezonda elde edilen kazanç kredilere ve borçlara bile yetmiyor. Ada halkı turizmden istenilen geliri elde edemiyor maalesef. Yazın bir nebze canlanan ada ekonomisi kışın yine yerlerde sürünüyor. Gençlerimiz iş imkânları olmadığı için ada dışına ciddi göç verdi. Vermeye de devam ediyor. Nitelikli turizm yatırımları da istenen seviyede değil. En pahalı otel fiyatı gecelik 500 liraları geçmiyor. Sörf, Çamur, Doğası, Kumsalları, Yürüyüş parkurları emsalsiz olan adamızda istenilen ivme bir türlü yakalanabilmiş değil. Adamızdaki uçsuz bucaksız kumsalların çoğuna araç ulaşımı maalesef yok. Sörf sporu hala istenilen bir çizgiye oturmuş değil. Size Yunanistan’ın en kuzeyinde bulunan Taşoz adasından bahsetmek istiyorum. Ana karaya yarım saat uzaklıktaki bu ada 380 km kare yüzölçümünde. Makûs tarihini Türk turistler tarafından değiştirmiş ve her hafta İstanbul’dan binlerce Türk turisti ağırlıyor. Öyleki hafta sonları İpsala sınır kapısından Taşoz adasına gitmek için uzun kuyruklara sahne oluyor. Onlarca Türk firması Taşoz turları düzenliyor. Taşoz –İstanbul arası 500 kilometre. Gemi 40 dakika sürüyor. Yaya bileti 4 Euro. Araç 20 Euro. İlkbahar ve Sonbahar otel fiyatları 350 TL ile 5.500 lira arasında değişiyor. Adada onlarca taverna, meyhane ve eğlence mekânı mevcut. Artık Yunanca menüler yanında Türkçe menüler var. Hemen hemen her tesiste çat pat Türkçe konuşan Yunanlı elemana rastlanıyor. Paranın kokusunu alan Yunan işletmeler sizi görünce “Hoş geldin komşu” diye karşılıyor. Ticaretin sihirli dokunuşu eski düşmanlıkları unutturmuş. Restaurant ve tavernada menüler oldukça uygun fiyatlı. Ucuzluğu gören Türk turistler masaları donatıyor. Menüler ise devasa büyük. Adada 2 bin adet otel ve benzeri tesis var. Sahiller bedava ve hizmet kalitesi yüksek. En önemlisi Taşoz’un doğal dokusu bozulmamış ve sahillerde kaliteli şezlong ve şemsiyeler var. Taşoz’a gidenler ortalama 120 Euro ödeyip Şhengen vizesi alıyor. Bu fiyatı 4 kişilik bir aile için düşünürseniz 480 Euro sadece vize için ödüyorsunuz. Konuştuğumuz Taşoz Otelciler başkanı sezonun nisan ayında açılıp ekim sonuna kadar sürdüğünü söyledi. Yani 7 ay. Gökçeada’da sezon Temmuz ve Ağustos olmak üzere 2 ay. Peki, İstanbul’un kaymağını yiyen Taşoz işletmecileri nasıl oluyor da ilkbahar ve sonbaharda bu kadar Türk turist çekebiliyor. Biz sezon kısa diye vahlanırken karşımızdaki Taşoz adası yüz binlerce Türk turist ağırlıyor. Bunu iyi düşünüp iyi irdelememiz lazım. İstanbul’a 320 kilometre uzakta olan adamız Taşoz’dan 180 kilometre daha kısa. İpsala gümrükte saatlerce beklemek te yok. Gemi fiyatları bizde neredeyse yarı fiyatına. Kişi başı 120 Euro vize ücreti de yok. Öyleyse İstanbullu, Bursalı, Edirneli, Tekirdağlı neden Taşoz adasını tercih ediyor. Bunu iyice irdelemeli. Adadaki Turizm işi yapanlarla bunları tartışmalıyız. Hem de acele olarak. Taşoz adasında gördüğümüz bir diğer manzara ise Bulgar ve Romen sörfçülerin artışı idi. Konuştuğumuz Taşoz’lu yetkililer sörfçüleri adaya çekmek için onlarla sık sık yuvarlak masa toplantıları yaptıklarını, gerekirse sörf sporu için müstakil plajlar hazırlayacaklarını söyledi. Bu da gerçekleşirse yakına adamızdaki Bulgar ve Romen sörfçüleri çok ararız. Bir bakmışsın hepsi Taşoz’a gitmiş. Üstelik Taşoz Bulgaristan’a bizden daha yakın. Edirne Pazarkule sınır kapısından direk Kavala. Adalı esnafımız belki kızacak ama Taşoz’da ödediğimiz uygun hesaplar, menü zenginliği ve porsiyonların ebadı adamızda yok. Âcizane önerilerim şunlar. Adamızda Turizm sektörü temsilcileri ile acilen bir çalıştay düzenlemeliyiz. Tüm sorunlar,çözüm yolları ve eylem planı yapmalıyız. En azından gelecek ilkbahar için hazırlıklı oluruz. Çalıştayda tesislerin durumu, sörf sporu, dalış turizmi, Tuz gölü çamuru, ulaşım, fiyatlar ve politikalarımız masaya yatırılabilir. Aksi halde kendi seyrinde sağa sola yalpalayan Gökçeada turizmi bir yere varamayacak. Bu sıkıntıları aşmak için Mülki ve yerel idarenin yanı sıra STK’lar ve işletmelerin katkı ve desteği şart. Artık bir yerlerden başlamalı. Çok geç olmadan diyemiyorum. Zaten çok geç oldu bile. Sağlıcakla kalın.
Gelecek yazı: GÖKÇEADA’NIN BİTMEYEN 20 YILLIK RÜYASI “GÜMRÜK KAPISI”
Sayın Aylı düşünce anlatımlarınıza katılıyorum 1984 yılından beri senenin yarısını adada geçiren biri olarak durumu yakından gözleyen biriyim.Sorun daha ilk başta kabatepede başlıyor vapur beklerken ne bir tesis ne bir temizlik hak getire adaya geliyorsunuz pansiyonlar oteller ateş pahası esaf gelenleri yolunacak kaz gibi görüp nasılsa sezon kısa ne kaparsak kar misali vurup geçiyor. Sahiller kapanın elinde kalmış sörfçülerin keyfi( bu arada ada gençleri işsizlkten gidiyorlar diyorsunuz eğer gençler sörf hocalığı öğrenip bulgarların elinden kurtarırlarsa gitmelerine gerek yok )yer çevirmeleri çoluk çocuğun tehlikeden uzak denizden istifade edememesi kırık dökük şezlonglar yiyecek içecek hijyenden uzak ateş pahası duşlar akmaz kum üzerinde mangal yakıp köfte ekmek balık pişirip dumanları ile kumsalda güneşlenen insanları tütsülerler.Tuz ölüne gelince bazı kendini bimezler gölün içine arazi araçlarını sokup gölün dengesini bozuyorlar.Bakalım bu yaz nasıl olacak sizin dediğiniz gibi acele ada turizmini masaya yatırıp alınacak önlemleri hayata geçirmek olacak.