HACI BEKTAŞ VELİ VE ALEVİ/BEKTAŞİ FELSEFESİ-1
Hacı Bektaş Veli 13yy. da temelini attığı “Felsefi” düşüncenin ana temasında; sevgi, eşitlik, tanrı, din, paylaşım, hoşgörü, bilim ve eğitim gibi kavramlar yer alıyordu. Bundan dolayıdır ki Hacı Bektaş Veli, felsefesini bu minvaller üzerine oturtmuştur.
Her ne kadar Hacı Bektaş Veli’nin emanetleri Hacı Ahmet Yesevi’den aldığı ifade ediliyorsa da gerçekte ikisinin yaşamı arasında bir asırlık bir fark vardır. Bu ilişki sadece manevi bir ilişkidir. Gerçek olan şudur ki, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi dergahında Lokman Parende’den aldığı eğitim sonrasında 13yy. savaş ve kargaşa ortamında bir barış simgesi olarak bilinen Güvercin donunda Anadolu’ya gelmiştir. Güvercin barışın simgesi olduğu için Hacı Bektaş Veli mecazi olarak güvercine benzetilmiştir. Çünkü o Anadolu’ya hoşgörü, sevgi ve barışı getirmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin Horasan’dan kalkıp Sulucakarahöyük’e uzanan yolculuğu sırasında karşılaştığı inançlar ve kültürel değerlerin oluşturduğu “Anadolu Aleviliği, Bektaşi inancı ve yaşam felsefesi” Nevşehir’in Hacı Bektaş kasabasında kökleşip dallanan ulu bir çınara dönüşmüştür. Bu ulu çınarın dalları Anadolu ve Balkan’lara kadar uzanarak Hacı Bektaş Veli’nin felsefi inancını buralara taşımıştır.
Hacı Bektaş Veli’nin birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Anadolu’nun “Düşünce karanlığına” ışık tuttuğunu görüyoruz. Onun için “İncinsen de incitme”, “Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen önce kendisi iyi olmalıdır”, “Kendi nefsine ağır geleni başkasına uygulamayın” ifadeleri ile “Eline, diline, beline sahip ol”, “Yolumuz ilim, irfan ve insanlık üzerine kurulmuştur” deyimlerinin yanında “Yetmiş iki milleti bir gör” gibi düşünceleri Hacı Bektaş Veli felsefesinin temel ilkelerini oluşturur.
Bu felsefi düşünce yöntemiyle Hacı Bektaş Veli, günümüz insanının ulaşmaya çalıştığı hedefleri, daha 133yy da “gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım” diyerek veciz bir ifadeyle ortaya koymuştur.
“Hararet nardadır, sacda değildir/ Keramet baştadır, taçta değildir
Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir”
Diyen Hacı Bektaş Veli, her şeyi insanda arayan, Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü ise Hakk’ta bulan bir anlayış ile “Bilimden gidilmeyen yolun karanlıktır”, “Kadınlarınızı okutun” ve “Okunacak en büyük kitap insandır” diyerek ilim ve inancı hurafelerden arındıran akla, mantığa ve sevgi temeline dayanan kadın ve erkek eşitliğini savunan ve Kadıncık Ana önderliğinde kurulan Anadolu Bacıyan teşkilatına büyük destek veren bir düşünce adamıdır.
Bugün Anadolu Alevi/Bektaşi felsefesinde çok açık olarak şunu görüyoruz. Alevi düşünce sistemi, diğer tasavvufi düşüncelerde olduğu gibi İslam’ın ahlaki prensipleri üzerinde ısrarla durur. İnanç önderleri adını verdiğimiz “Dede” ve “Baba”lar, taliplerine temel ahlaki prensipler çerçevesinde nasihat verirken Hacı Bektaş Veli’nin şu öğütlerini söylerler.
“Ey evlat ara bul, incinse de incitme, doğruluktan sapma, dünya malına tapma, gördüğüne bin katma, herkesi kardeş, bacı bil, görmediğine kulp takma, yokuşta yorgunu yorma, düzlükte canları darda koyma, eline, diline, beline sahip ol, yetmiş iki millete bir gözle bak, güçlünün yanında olup mazlumu ezenlerden olma, ilme uyan, karanlığı kovan, ışığa koşanlardan ol” diyerek hakikat yolcularına telkinde bulunurlar.
Bir başka örnek verirsek; “Ey can yolumuz sevgi ve dostluk üzerine kurulmuştur. Kışkırtıcılara, bozgunculara ve karıştırıcılara yer yoktur. Çekememezlik, kıskançlık, kendini beğenme, kin, kibir, arkadan konuşma, dedikodu, iftira, küfür, zulüm, yalan ve cinayet Allah’ın yasak ettiği işlerdir.” Alevi/Bektaşi öğretisinin temelini oluşturan “İnsan, tanrı, doğa” sevgisinin temelinde “Hümanist yaşam felsefesi ve öğretisi” bulunur.
İslam dinini, tasavvufi bir yorumla algılayan Alevi/Bektaşiler yaratan ile yaratılan ilişkisinden hareket ederek insanın özünde hem ilahiliği (Tanrısal öz), hem de irfaniliği (İlahi feyz) görmeye çalışırlar.
Alevi/Bektaşi felsefesinde İslam dininin kaynağı tanrı korkusu değil, tanrı sevgisine dayanır. Alevi Felsefesinde Allah’a korkarak değil aşk, sevgi ve muhabbet ile yaklaşılır. Bu sevgi ve muhabbet tıpkı bir çocuğun annesine ve babasına duyduğu sevgi ve muhabbete benzer.
(DEVAM EDECEK)