GüncelYazarlar

HZ. ALİ’NİN HAKK’A YÜRÜMESİ HAKKINDAKİ GERÇEKLER

AKŞAM GÜLBENGİ

Bismişah Allah, Allah

Akşamlar ak ola, gönüller pak ola, kötülükler yok ola, inkarcı- bozguncu uzak dura, dileklerimiz hak katına vara.

İnsanlar saygın ola, ışığımız bol dola. Kısmetimiz bol, dualarımız kabul ola.

Hamdolsun toprağa, suya, ışığa. Hamdolsun gökte doğan yıldıza, aya. Allah birlikten dirlikten ayırmaya.

Hacı Bektaş VELİ’nin koruyucu eli, Fatma Anamızın doyurucu eli her zaman ve her yerde üzerimizde hazır ve nazır ola.

Hü gecenin kutlu gizemine, hü vaktin esenliğine, hü gerçeğin demine. Allah, Allah, Allah, Allah

Hz. Ali efendimizin öldürülmesi ile ilgili geleneksel bir anlayış var. Hz. Ali efendimiz sözde camide namaz kılarken suikasta uğrayarak şehit edilmiş. Bundan hareketle ey Alevi/Bektaşiler o mübarek insan camiye gidiyordu, namaz kılıyordu ve hatta camide namaz kılarken öldürüldü. O halde siz onun yolundan giden insanlar neden camiye gitmiyor, namaz kılmıyorsunuz?

Cevaben bazı “Can”lar, camide öldürüldüğü için gitmiyoruz diyorlar. Peki yemek yerken öldürülseydi yemek yemeyecek miydik?

Böyle tuzak sorular ile “Can”ları camilere ve Sünni inanışındaki ibadete çekmeye çalışıyorlar.

1- Hz. Muhammed efendimizin zamanında cami yoktu. Kuran’ı Kerim’de cami adında ibadet edilen bir yer de yoktur.

2- Hz. Ali’nin yaptığı ibadetin bugün Sünni ve Şii’lerin kıldığı namaz ile ilgisi yoktu.

3- Hz. Ali’nin namaz kılarken öldürüldüğü doğru değildir.

Kuran’da ibadet edilecek mescit (secde edilen yer) ve beyt, büyut (ev ve evler) var. Yani secde edilen yer ibadethanedir deniliyor. Bu da (Nur Suresi 35 ve 36. Ayet) bu günkü cem evlerini işaret ediyor. Cem evleri Muhammed’in geleneğinin devamıdır. Olmayan bir yerde nasıl şehit edilir.

Bu mescit ve evlerde kubbe ve minare yoktu. Hz. Ömer zamanında Filistin ve Suriye’nin fethiyle Müslümanlar minare ve kubbe gibi yapıları Hrıstiyanların kiliselerinden etkilenerek (Çan kulesi kısmına minare, tavan kısmına da kubbe) yapılmaya başlandı. Muaviye ve Emevi döneminde de devam etti.

Yine o zaman 5 vakte bağlanmış bir ibadet şekli de yoktu. Namaz kelimesi ve ibadeti “Zerüştlük”ten gelme bir ibadet şeklidir. İnsanlar evlerinde ibadet ederlerdi. O zamanlarda insanlar günde 3 kez ibadetlerini yaparlardı.

1- Sabah güneş doğarken güneşe karşı

2- Akşam güneş batarken güneşe karşı

3- Gece yatarken

Güneşe karşı yapılmasının nedeni, güneşin Allah’ın büyük bir nuru olduğuna inanılır, enerjisini içlerinde hissedelerdi.

Ayrıca

4- Perşembeyi cumaya bağlayan gecede “Cuma” ibadeti topluca yapılırdı. O gün kullanılan takvime göre, yeni gün akşam gün kararması ile başlardı.

Hz. Ali efendimiz sabaha karşı tan vakti Ramazan Ayının 19. Günü evinin önünde İbn Mülcem adındaki bir haricinin zehirli kılıcı ile yaptığı saldırı sonucu yaralanmış (661yılında) ve 3 gün sonra da Hakk’a yürümüştür.

Hakk’a yürümeden önce çocukları hasan ve Hüseyin’i yanına çağırıp ben Hakk’a yürüyünce yüzü mikaplı biri gelecek, ona müsaade edin beni yıkayacak, kefenleyecek, cenazemi tabuta koyup deveye yükleyecek sonra çöle doğru giderek sır olacak. Sakın mani olmayın diye vasiyet etti.

Ramazan Ayının 21. Günü akşamı mikaplı biri gelir, Hz. Ali efendimizin dediği gibi hareket ederek tam evden çıkacağı zaman hasan ve Hüseyin efendilerimiz yüzünü göstermesini aksi takdirde müsaade etmeyeceklerini söyleyerek gelenin yüzünü açtırırlar. Bir de ne görsünler karşılarında babaları Hz. Ali’dir.

Niyaz ederler. Hz. Ali’de devesinin yularından tutarak cenazesini çöle doğru götürerek sır olur.

Hz. Ali’nin türbesi olarak söylenen makamları vardır.

1- En bilineni Irak’ta ki Necef’tedir. Küfe yakınlarında, bu kenti Fırat ırmağının taşkınlarından koruyan setlerin yanına defnedilmiş, daha sonra Necef kentine getirilmiştir.

2- Bir diğeri, Fatma Anamızın yanına (Cennet-ül Baki mezarlığına)

3- Küfe’de sultan sarayı ile mescit arasında bir yerde (Kuzey Afganistan diğer adıyla Güney Türkistan’daki Özbeklerin ve Türkmenlerin yaşadığı bölge) Mezar-ı Şerif’te hz. Ali’nin makam kabri vardır.

Esasında böyle bir yer yok. Çünkü kendisi devesinin yularını tutarak çöle gitmiş ve sır olmuştur. Değişik donlar altında her zaman başımız sıkıştığında yardımımıza koşacaktır. Yeter ki içimizdeki Hak, Muhammed, Ali sevgisi ve aşkı hiç sönmesin.

Şunları iyi bilmemiz lazımdır.

1- O zamanlar cami diye bir ibadethane yoktur.

2- Hz. Ali’nin kıldığı namaz ve yaptığı ibadet bu günkü Sünni vatandaşlarımızın yaptığı namaz ve ibadet değildir.

3- Hz. Ali’nin camide namaz kılarken şehit edildiği asla doğru değildir.

Kimsenin ibadet şekline ve biçimine karşı değiliz. Allah için yapıldığı sürece saygılıyız. Allah ibadetlerini kabul etsin. Camile, kiliseler vb. tüm ibadethaneler kutsaldır, saygılıyız.

Ama bizim Cem Evlerimiz de kutsal ve saygıdeğerdir. Aynı saygıyı herkesten bekliyoruz. Çünkü biz Hz. Ali, Hz. Muhammed efendimizin gittiği 40’lar Cem’ine ve ibadet ettikleri cem evine gidiyoruz.

Cami Alevilerin- Bektaşilerin ibadethanesi değildir, onun için gitmiyoruz. Bu demek değildir ki camiye gidilmiyor. Bir toplumun içinde yaşıyoruz, çok değerli dostlarımız vefat ediyor, onları sonsuzluğa uğurlamak vb. nedenlerle tüm ibadethanelere olduğu gibi camilere de gidiyoruz.

Muaviye zamanında bütün camilerdeki hocalara Cuma hutbelerinde Ali’ye lanet olsun, Ali taraftarlarına lanet olsun vb. söylemlerle iftiralar atıldı, çirkin saldırılarda bulunuldu. Hz. Muhammed efendimizin sülalesine 70-80 yıl hep hakaretler edildi.

Emevi halifesi olan Ömer Bin Aziz tarafından yasaklandı bu çirkin iftiralar. Yine onun zamanından kalan ve bugün bile Cuma hutbelerinde okunan “Allah size adaletli olmayı, iyilik etmeyi, konu komşunuza ve akrabalarınıza iyi davranmanızı emreder” surenin okunmasını o istemiştir. Ne yazık ki kendisi de Yezit gibi düşünenler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.

Şii’lere ve Caferi’ler saygılıyız ama Şii değiliz. Şii’lerin camilerinde, söylemlerinde ve TV kanallarında da Sünni’lerin yaptığı propagandanın çok benzeri yapılıyor.

Bizim giderek ibadet edeceğimiz tek yer yüzyıllardır devam eden Cem Evleridir.

Pir Sultan Abdal, Hızır Paşa’ya “Ben Ali’yim, Ali benim” demiştir.

Şah Atayi (Safafi Kızılbaş devletinin kurucusu ve Azerbaycan’ın atası Şah İsmail) şöyle demiştir bir dörtlüğünde

Ali’dir cesedin kendi yuyan

Yuyup kefeniyle tabuta koyan

Ali’dir devesi kendisi yeden

Hak ile hak olan arslan Ali’dir.

Total Page Visits: 1930 - Today Page Visits: 3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir