KADININ ALEVİ/BEKTAŞİLİK’TEKİ YERİ
Alevi-Bektaşi İslam anlayışında kadın ailenin ve toplumun en önemli parçası, olmazsa olmazıdır.
O sadece çocukların annesi, erkeklerin eşi değildir. O aileyi ve toplumu idare eden, erkeğin hemen yanında hayat ve yol arkadaşıdır.
İnanç bazında da kadınlar erkekleriyle yan yanadır. Tümüyle örtünmek, saklanmak, gizlenmek Alevi- Bektaşi kadınının geleneğinde yoktur. Bir başka erkekten sakınmasının, konuşmamasının bir anlamı yoktur.
O insandır, kendini bilendir. O insana yakışanı yapacağı için erkeğiyle bir bütündür.
Aslında Türk-İslam anlayışının tümünde aynı durum mevcuttur. Türklerde kadın toplumda geri planda değildir. Kadını aşağılayan, toplumun dışına iten, küçük gören anlayış gerçek Türk törelerinde yoktur.
Ahmet YESEVİ, 1200’lü yıllarda kadın ve erkeği her koşulda bir arada CEM’e götürmekle bu eşitliği bütün İslam alemine örnek olarak göstermiştir.
Hacı Bektaş VELİ ve o günden günümüze nice Anadolu-Rumeli erenleri bu eşitliği şaşmaz bir şekilde uygulamıştır. Çok şükür aynı görüş günümüzde de devam etmektedir.
Mustafa Kemal ATATÜRK laiklik ilkesiyle eşitliği kabul etmiş ve medeni kanunumuz ile bunu uygulamaya sokmuştur. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilkelerinden ayrılanlar utansın.
Alevi- Bektaşi inancında kadının yeri 4 kapı, 40 makama göre ele alınarak ilk kapı olan şeriat kapısında kadın ve erkeğin eşit olduğu öğretilir. İnanç önderlerimiz ve aydınlarımız sürekli olarak “Can”lara kadın-erkek eşitliği hakkında bilgi verip telkinde bulunurlar.
Tarikat makamında zaten ikrarlı oldukları için tüm canlar eşittir. Pir huzurunda yaptıkları ve yapacakları hareketler için “Can”lar huzurunda söz verirler.
Alevi-Bektaşi anlayışında cinsiyet ayrımı yapılmadan insana insan olduğu için değer verilir. Her insan “Can”dır, kadın erkek ayrımı yoktur. Kadın ve erkek sosyal hayatın her alanında eşittir. Evliliklerde de kadın ve erkek eşit haklara sahiptir.
Alevi-Bektaşi anlayışı; birden fazla kadın ile evliliği kabul etmez, erkeğin kadını dövmesi ya da kötü muamele etmesi büyük suçtur.
Erkek haklı bir nedene dayanmadan (eşlerin birbirini aldatması vb.) kadını boşayamaz. Aksi takdirde “Yol Düşkünü” sayılır ve doğru yolu bulup kendini affettirene kadar dışlanır.
Kuran’ı Kerim’de Cenabı Hak; kul hakkıyla yanıma gelmeyin diye belirtir. Peki, hangi kadın baskı görmeden üzerine alınacak 2nci, 3ncü ya da 4ncü kumaya razı olur. Canı gönülden rızalık alınmadan yapılan evliliğin hesabı nasıl verilir.
Mevlana, “suyun ateşe galebesi gibi, görünüşte sen kadına galip isen de, aslında talibi olduğun kadının mağlubusun” der.
Peygamberimiz, “kadın hak nurudur, sevgili değil. Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil” diyerek kadının hak ettiği en yüksek payeyi vermiştir. Ancak bu payeyi hangi kadına ve hangi vasıflara sahip kadınlara verdiğini iyi anlamak gerekir.
Hz. Ali efendimiz evlilikte 2 beden bir ruh olmadıkça gerçek anlamda evlilik gerçekleşmez. Evliliğin kutsiyetini anlayan insanların boşanması pek mümkün değildir.
Cem Evlerinde ibadetler ruhanidir. Orada nefsani duygulara yer yoktur. Orası er meydanı değil “Er-Bacı” meydanıdır. Kabe’deki ibadet gibi, Kabe’nin etrafını çevirerek kılınan halka namazı gibi, nefs ile kişiliğin, ruhla bedenin, içteki erkek ve dişinin uzlaştığı, barış içinde yaşadığı bir sonsuzluk gibi.
Cem’de Dede/Baba, bir erkeğin bir kadını, bir kadının da bir erkeği cinsiyeti ile değil “can” olarak görmesini ister. Can yani yaradılış olarak herkes eşittir.
Ahmet YESEVİ “Kamil insanların meclisinde kadınlar ile erkekler bir arada bulunsalar bile onlar her türlü nefsani arzu ve isteklerinden arınmış olduklarından bir arada olmalarında sakınca yoktur” demiştir.
Hacı Bektaş VELİ, kadın-erkek eşitliğini şu dörtlükte ne güzel dile getirmiş.
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın- erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde
Başka bir sözünde de “Aslanın erkeği aslan da dişisi aslan değil mi?” demiştir.
yazıp çizdiklerinin birçoğunun dini übin islamla alakası yok.kurana göre yasak olan canlara serbest.