KURBAN NEDİR? ALEVİLİKTE KURBAN
Etimolojik kökeni İbraniceden gelen kurb (kurban) sözcüğü yakınlaşma anlamına gelmektedir.
Yol öğretisinde tanrıya yaklaşmanın en güzel yolu sevgiden, güzellikten, doğruluktan, iyilikten, adaletten, eşitlikten yani kamil (olgun) insan olmaktan geçer.
Kurban kelimesini Kur’ani manada incelediğimizde “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf Suresi 16. Ayet), “yakınlığı anlamak isteyenlere Allah her zaman yardım eden değil midir?” Bakara Suresi 24. Ayet)
Kur’an’da “Kurb” ayeti yakınlık anlamında kullanılmıştır. Öncelikle de Allah’a yakınlık anlamında sunulmuştur. Yani “Kurb-Kurban” Allah’a arif olma hakikatine işaret eder. Kurban kelimesinin hayvan kesmekle bir ilgisi yoktur. Allah’a olan yakınlık hakikatini anlamak bir ilim üzeredir.
Kur’an ayetiyle sabittir ki Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. İşte bu yakınlığı anlamak “Kurb-Kurban” kelimesiyle anlatılmak istenmiştir. Kur’an; ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin ayetleriyle Allah’a olan yakınlığı anlamamızı adeta bize emretmiştir.
Allah’a yakınlık kişinin varlığından geçmesidir. Ani varlığını Allah’a kurban etmesi ve her an bu şuurla yaşamasıdır.
Onun için Fuzuli “Yılda bir kurban keserler halk-ı alem iyd için/ Dem be dem, saat be saat ben senin kurbanınam” Yani “Halk senede bir kez ibadet için kurban keserler, ben ise her an Allah’a kurban olarak yaşarım” demiştir.
Yunus Emre de “İsmail’im, hak yoluna canımı kurban eylerim, çünkü bu can kurban sana, ben koç kurbanı neylerim” demiştir.
İnsanın Allah’a kurban olması, yani Allah’a olan yakınlığı idrak etmesi için tüm fena hallerini kurban etmesi gerekir ve daha sonra da varlığının sahibinin Allah olduğunu bilip varlığını Allah’a kurban etmesi yani her şeyiyle Allah’a teslim olma şuuruna ulaşması ve hep bu şuurda yaşaması bizlerden istenen şeydir.
Rızasız bahçenin gülü derilmez. “Ey can razı etmiş ve edilmiş olarak dön rabbine” (Fecr Suresi 28. Ayet). Bir toplumda, bir ailede veya bir canda dahi “rıza” yoksa sevgi tükenmişse o toplum, o aile veya o can bin kurban kesse de nafiledir.
Aşık Mahsuni; “Mahsuni Şerif’im yoldan kalır mı?/ İlmin dillerini cahil bilir mi?/ Hayvan kesmek ile kurban olur mu?/ İnanmazsan kaldır kılıç vur bana” sözleriyle düşüncesini belirtmiştir.
Kurban olayı tek tanrılı dinlerden önceki çok tanrılı dinler döneminden hatta insanoğlunun ilk tarihlerinden itibaren vardır.
Maide Suresi 27. Ayet, Adem’in 2 oğlunun kıssasını hak ile aktardığımızda; İkisi de Allah’a yaklaştıracak birer kurban sunduklarında birinin kurbanı kabul edilirken diğeri kabul edilmez. Bu da kurbanın, insanoğlunun yaratılış tarihi kadar eski olduğunu gösterir.
Taş devri döneminden beri insanlar kendilerini kötülüklerden, kötü ruhlardan, doğal afetlerden, zarara uğramama, sağlığa kavuşma, dilek ve isteklerin yerine getirilmesi, evlerine bereket ve bolluğun girmesi gibi konular için tanrısallaştırdıkları güçlere (tanrı ve tanrıçalara) kurban ve adaklar adayarak sunarlardı. Adanarak sunulan kurbanlar kanlı ve kansız olarak ikiye ayrılırdı.
Yol öğretisinde “İsmail” Hakk’a olan samimiyet, teslimiyet ve sevginin simgesidir. Bu anlamda özünü dara çekmiş, hak uğruna ser vermiştir. Cebrail “Yol” doktrininde akıldır. Bu anlamda Cebrail koç ile yol, irfan göstermiştir. Bu şekilde nefsi amare kurban edilmiş, nefsi kamile yaşam verilmiştir.
Hıristiyanlıkta ise İsa Peygamberin, insanları günahtan arındırmak ve tanrısal birliği güçlendirmek için kendini kurban etmesiyle birlikte kanlı kurban olayı ortadan kalkmıştır. Bu nedenle Hıristiyanlıkta kurban “Kudas” ayin esnasında şaraba batırılmış ekmek anlamına gelmektedir. Şarap Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini simgeler. Diğer dinlerde insanlar kurban veya dini merasimler ile tanrıya yaklaşırken, Hıristiyanlar Hz. İsa vasıtasıyla yaklaşır.
Kurban hak ve hakikate yakınlaşmaktır. Bu anlamda “halkımı hak bilirim” diyen bir öğretinin “Halka hizmet, Hakk’a hizmet” şiarı ile yaşayan “Rıza” şehrinin erenleri olan Aleviler bu konuda derin bir hassasiyete sahiptirler. Alevilikte ki kurban ile şeriatta ki kurban birbirine karıştırılmamalıdır. Kurban, canına kıyılan ya da kesilen bir hayvan değil, bizzat ıslah edilen nefsi amaredir. Kendini halka adamanın, adalet, eşitlik ve barış uğruna ser vermenin adıdır.
Tanrı, doğa, insan (Hak, Muhammed, Ali) sevgisine ve birliğine dayanan Alevi yol doktrininde “Kurban”ın manası nefsini tığlamaktır, canı cana katıp, özü dara çekmektir.
“Canım kurban, tenim tercüman” diyerek Mansur darında ikrar verip, ikrarında kadim olmaktır. İlim ve irfanla olgunlaşıp, kırk yılda bir kazanda piştim misali erenler yolunda el ele verip, el Hakk’a meydana gelmektir.
Aşık İbrati ne güzel anlatmış mısralarında kurbanı; Gelmişiz cananın asitanına/ Sıdkıyla sarıldık dost damanına/ Canla baş koymuşuz aşk meydanına/ Hayvan kesmek gibi kurban gerekmez.
Bu öğretide İmam Hüseyin, kendini Hakk’a adayan, can-baş verip insanlık için serden geçen en kutsal kurbandır. Alevi inancında kurban İmam Hz. Hüseyin’dir. Pir Sultan Abdal’ın aşağıda ki dizeleri bu durumun onayıdır.
Hak için kendini kurban eyleyen/ Şah-ı Merdan oğlu İmam Hüseyin/ Cümle erenlere ferman söyleyen/ Erenler serdarı İmam Hüseyin
Alevi yol öğretisinde belirli günahların af olunması, herhangi bir dileğin yerine getirilmesi, cennete varmak, sırat köprüsünden geçmek veya cehennemden sakınmak için cana ve canlıya kıyılmaz.
Et yemek veya saklamak için boğazlanan bir hayvan kesinlikle kurban değildir. Bakın ilk ibrahimi din olan Yahudiliğin kutsal kitabı olan Tevrat kurban hakkında “Rab kendisine kurban sunulmasından çok adaletin ve hakkın yerine getirilmesini ister. Küstah bakışlar ve kibirli yürek kötülüklerin çırası ve günahıdır. Kötülüklerin sunduğu kurban iğrençtir. Hele bu kötü niyetle sunulursa” der.
Canlar olarak barışın, birliğin, eşitliğin ve adaletin hakim kılındığı bir yaşam için kendimizden ser verelim. Elimize, belimize ve dilimize sahip olarak Pir Divanına varalım. Canı canda, özü özde görelim. Hakk’ı insanda ayan edelim.
Var olan kurban kavramını bir hayvan canına kıymak olarak görmek yerine kurbanı Hakk’a yakınlaşmanın bir şekli olarak yoksula, kimsesize, yetime, garibana ve geleceğimiz olan öğrencilerimize gerekli desteğin sağlanması olarak görelim ve daha iyi bir gelecek ve yaşam için kullanalım.
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır. O’nu büyük tanıyasınız ve Allah’ın hidayetine eresiniz diye o bu hayvanları sizin istifadenize verdi” (Haz Suresi 34,35,36 ve 37. Ayetler)
Bir kişi senede bir hayvan keserek kurban ibadetini yaptığını düşünür. Arif kişi ise her an Hakk’a kurban olma şuuruyla yaşar.
Kuran’ı dikkatlice incelediğimizde anlıyoruz ki kurban hayvan kesmek anlamında değil, kendi hayvani varlığından geçmek, Allah’a yakınlık sırrına ermek anlamında olduğunu görürüz. Allah bizi “Kurb- Kurban” sırrına olanlardan eylesin.
HİÇ SORMADI
Kibr içinde gezdi durdu/ Helal haram hiç bilmedi/ Bayram dedi hayvan kesti/ Kendi hayvan hiç bilmedi
Yıl boyunca haram yedi/ Kul hakkını gözetmedi/ Kurban dedi hayvan kesti/ Kurbiyyet ne hiç bilmedi
Erdemli bir insanın hayatının her anında, her dakikasında KURBAN zaten vardır ve yaşanır.
Allah Hz. Muhammed’e Kevser Suresinde Kevser’i verdik der. O halde Kevser sadece Muhammed’e (fedakarlık) verildi ve verilmeye de devam edecek.
Muhammed fedakarlık demektir. Eğer sen de sadece Allah yolunda fedakarlık yaparsan Allah sana da Kevser’i verecektir.
Allah cümlenize KEVSER’e ulaşmayı nasip etsin.