MENZİL’DEN GÖKÇEADA’YA
BirGün gazetesi yazarı Berkant Gültekin 15.07.2023 tarihli ”Cemaat deyip geçmeyin: Menzil’in paralel düzeni” başlıklı yazısında ”Menzil Cemaati lideri Abdülbaki Erol’un ölümü, Türkiye’de dini örgütlenmelerin kazandığı siyasal ve toplumsal gücü bir kez daha tartışma konusu haline getirdi. Siyasilerin paylaştığı övgü dolu mesajlar, THY’nin Adıyaman’daki cenazeye katılmak isteyenler için ek sefer koyması ve düzenlenen kalabalık cenaze töreni, cemaatin sanılanın çok ötesinde bir etkinliğe sahip olduğunu gözler önüne serdi. Bir cemaat (Fethullahçılar) gitti, onun boşalttığı yeri bir başka cemaatler doldurdu. Fethullahçıların tasfiyesinin ardından Menzil Cemaati’nin devletteki varlığını güçlendirdiği bilinen bir gerçek. Yarın ne yapacaklarını ise sadece kendileri biliyor” diye yazmaktadır.
Yakın tarihimizdeki gelişmeleri incelerken Menzil Cemaati’nin Gökçeada ile olan zorunlu bağlantısı konusunda geçen iki yıllık süre konusuna göz atmakta, bilgi sahibi olmakta, hafıza tazelemekte adalı olarak fayda görmekteyim. Öyleyse yazımıza başlayalım;
Tarih 18 Temmuz 1983 Adıyaman Emniyet Müdürü ve Jandarma Alay Komutanı Yardımcısı’nın birlikte Menzil Şeyhi Muhammet Raşit Erol’un evine giderek bir ifadesi var, kendisini Adıyaman’a götüreceğiz derler. Yanında oğlu Fevzeddin ile birlikte Adıyaman’a giderler. ”Korkma Fevzeddin çağrılışınızın sebebi ifade meselesi değil. Onu mecburi ikamete tabi tutacağız. Yanına alacağı eşyası varsa, ya da babanla gelecek biri varsa gelsin” diye bildirimde bulunurlar. Fevzeddin’in kardeşi Abdülgani babası Muhammet Raşit Erol’a çıkılan yolculukta eşlik eder. Adıyaman’dan sonra Adana’ya oradan da Gökçeada’ya götürülür. Dört gün boyunca kendisinden hiç haber alınamaz, ancak dördüncü gün basından öğrenilir ki Gökçeada’ya sürgüne götürülmüştür. Gökçeada’da kaldığı iki yıl boyunca her gün emniyete gidip imza atar. Adanın havasının, sıhhatini etkilemesi sonucu 30 Ocak 1985 tarihinde Ankara’ya nakledilir. Burada 16 ay gözetimde tutulduktan sonra merkezi idarenin izniyle tekrar Menzil’e dönmüştür.
Muhammet Raşit Erol 22 Ekim 1993 günü Ankara Çankaya’da oğlu Fevzeddin’in evinde şeker komasına girerek vefat eder. Vefatından sonra gazeteci Fehmi Koru ”12 Eylül askeri darbesinin en baskıcı günlerinde, ülkeyi yöneten komutanlar Menzil’i keşfetmişlerdi. Kimin aklına nereden geldiyse, Şeyh Raşit Erol’a zorunlu ikamet yeri olarak Gökçeada’yı seçmişti. Az kişinin yaşadığı, vaktiyle Rumlar tarafından iskân edilmiş bir adayı… İkametgahı da, eğer yanlış bilmiyorsam, bir meyhanenin üstüydü” diye yazar.
Kenan Evren döneminde Turgut Özal, Raşit Erol’un Gökçeada’daki zorunlu ikametinin sona erdirilmesi için çok uğraşmasına rağmen başarılı olamaz. Kenan Evren’in kurdurduğu MDP lideri Turgut Sunal Paşa ve siyaseten yanında yer alan kadronun telkiniyle Şeyh Raşit Erol’un daha uygun bir yere taşınması sağlanır. Ankara’da kısa bir ikamet, ANAP iktidarının ilk günlerinde yeniden Menzil’e dönüşle son bulur.
Vehbi Vakkasoğlu’na yöneltilen bir soruya verdiği cevapta Şeyh Raşit Erol’a çok büyük bir hayranlık duymaktayım diyerek, evet daha kısa zaman önce, Muhammet Raşit Erol Hazretlerinin başına gelen sürgün (Gökçeada’ya) olayına bakınca ; yöneticilerimizin bindiği dalı kesme gafletini bile aşan bir şaşkınlık içinde olduklarını açıkça görmekteyiz. Nedir bu korku? Bu kafayla halkla bütünleşmek nasıl mümkün olacaktır? Ortak payda İslam’dır. Artık bunu yok saymanın imkânı kalmamıştır diye görüşünü belirtmiştir.
Gazeteci yazar Sadık Albayrak’a sorulan 12 Eylül yönetimi Şeyh Raşit Erol’u neden Çanakkale/Gökçeada’ya sürgüne gönderdi? Sorusuna verdiği yanıtta; ”12 Eylül yönetimi solla, aşırı uçlarla uğraştığı gibi Müslümanlarla da uğraşmayı bir görev bilmiştir. Çifte standart uygulamakla çarpıklığın üstesinden gelebileceklerini sandılar. Bu baskı tersine tepen bir silah gibidir. Menzil Cemaatinin daha çok yaygınlık kazanmasına sebep olmuştur. Yani zulüm, şiddetini artırdıkça mazlumun sayısı da çoğalır” demektedir.
Taha Kıvanç, ise ”Evren ve Menzil Şeyhi” adlı yazısında Şeyhin sürgünden kurtulması için Turgut Özal uğraştı mı bilmiyorum. Kenen Evren’in başbakan adayı olarak ortaya sürdüğü o zamanın MDP Genel Başkanı emekli Orgeneral Turgut Sunalp, Menzil Şeyhi’nin çilesinin bitmesi için çok gayret gösterdi. Cezayı kaldıran ise Evren’in çok yakını bir başka Orgeneral Necdet Üruğ’du. Üruğ Paşa bir ağabey gibi sevdiği ve bağlı olduğu Turgut Sunalp’ın ”Eğer bu konuyu halledersek çok oy kazanırız” demesi üzerine, araya girmişti.
BBP Genel Başkan yardımcısı Ünsal Karabulut ise Selim Gürbüzer’e yazdığı yazı için tebriklerini ilettikten sonra yazısındaki düzeltilmesi gereken yerlere dikkat çekerek şöyle der; Şeyh Gökçeada’da müstakil bir evde kalmıştır. Şarap fabrikasının üstünde değil… Zira bendeniz ve bir arkadaşımız Şeyh’e görevli gittik ve Gökçeada’da iki gün kaldık. Evinin etrafında idik. Kendilerine bir emaneti bıraktık. Küçük oğlu Abdülgani evin ihtiyaçlarını Gökçeada’da temin için mecburen ‘içki satışı olan’ bir yerde yapıyor. Cuma namazı için merhum büyüğümüze eve 250 metre civarında olan Cami’ye gitmesine izin verilmiyordu diye belirtmektedir.
Dün Fethullah Cemaati, bugün Menzil Cemaati, yarın bilin bakalım hangisi?
Esen kalın…Memleket güzel…”Bu Memleket bizim”