MUZAFFER GÜLLÜ İYİNAZ
Aşağıda yazacaklarımın tümü gerçek bir hayat hikayesinin anlatısıdır. Abartısı yoktur, sevgisi, samimiyeti, sürekliliği, dayanışması, karşılıksız vermenin erdemliliği, eğitime verilen önemin pratiğe yansımasının uygulamalarını, ömür boyu yapılan fedakarlıkların da aynı zamanda kısa bir anlatımıdır. 2020 yılının anneler gününde Gökçeada, Bademli köyünde yazıya dökülmüştür.
Gelelim hikayemizin kahramanına, adı yazımızın da başlığı olan Muzaffer Güllü İyinaz hanımefendi. Muzaffer hanım çocukluğunda evlatlık verilir. Evlatlık verilmesinin de acıklı bir hikayesi vardır. Küçük kardeşine köy yerinde bakarken, dikkatsizlik sonucu kaynar su kazanına düşürüp ölümüne sebep olur. Babası olaydan sonra kızı Muzafferin göz önünde olmasını istemez. Evlatlık verilmesinin tek nedenidir bu olay.
Yıllar yılları kovalar, 1938 Dersim Olaylarından sonra Ankara’dan kalkıp ailesinden yaşayanlara ulaşmaya çalışır. Jandarmaya gider yardım ister ailesini bulmak için. Kendisine binmesi için bir at yanına eşlik etmesi için erat verilir. Köy köy aramalardan sonra küçük kız kardeşi Besi’yi bulur. Besi kendisinden yaşça büyük ikinci evliliğini yapan Hıdır adında birisiyle evlendirilmiştir.
Hikayemiz de asıl bundan sonra başlayacaktır. Muzaffer hanım, Ankara’ya döndükten sonra ikametgahta teslim şartıyla posta ile her ay başında düzenli olarak kız kardeşinin ailesine para gönderir. Bu biz diyelim kırk yıl sözün gelişi yardımlarına sürekli olarak devam etmiştir. Aslında bu yardımların ömür boyu devam ettiğini aşağıdaki satırları okudukça zaten sizlerde anlayacaksınız.Besi-Hıdır’ın evlilikleri yokluk, fakirlik içinde geçmektedir ve üçü erkek üçü kız altı evlat sahibi olmuşlardır yaşamlarında.
İşte burada okuma-yazması olmayan, fakat 60’ından sonra gittiği akşam kursundan sonra gazetesini rahatça okuyabilen Muzaffer hanım devreye tekrar girerek kız kardeşinin evlatlarını en büyüğünden başlayarak sırayla tek tek Ankara’ya yanına getirir. Okutmak için. Bütün kardeşleri ilkokuldan itibaren üniversiteyi bitirene kadar başarıyla okutur, eğitimlerini tamamlatır. Yani, o tüm kardeşlerin artık hem anneleri hem de babaları olmuştur tüm yaşamı boyunca. Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil, beş değil tam altı kardeşi okutmuştur, yedirmiş içirmiş, sağlıklı bir şekilde beslemiş hayata hazırlamıştır. Bütün kardeşleri bir meslek sahibi yapmıştır. Biri Kimya Yüksek Mühendisi, biri Fizik-Elektronik Mühendisi olarak Kıdemli Albay rütbesine kadar yükselmiştir. Diğer bir kardeş Üniversitede Kamu Yönetimini bitirip, özel sektörde tekstil ihracatında çalışmıştır. Kızların büyüğü Deniz Kuvvetlerinde, ortancası Hacettepe Üniversitesinde, küçük kız kardeş de mühendis olarak Karayollarında çalıştı. Şu anda altı kardeş de emeklilik hayatlarını çocukları, torunları ile mutlu ve mesut bir şekilde sürdürmektedirler.
Peki, bu altı kardeş ile anne ve babası da dahil tümüne birden ekonomik olarak yıllarca bakıp, kız kardeşinin çocuklarının hepsini yanına alıp sıra ile okutup, hayata faydalı birer birey olarak yetiştirmesi nasıl bir fedakarlıktır. Nasıl bir ulvi insanlıktır. Hakkı nasıl ödenebilir, düşünebiliyor musunuz. İşte bu şanslı altı kardeşten birisi de benim. O bizim teyzemiz. O aynı zaman da hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz annemiz-babamız. Şimdi kendisi aramızda olmasa da hep aklımızda. Doğurmadığını bile bağrına basmış Muzaffer hanımı, çocuklarımıza ve torunlarımıza anlatmakta bizim görevimiz. 2020 yılının anneler gününde işte böyle bir anne de vardı hayatımızda diyorum. Paylaşmak istedim sadece. Ruhu şad olsun, ışıklar içinde yatsın Muzaffer Güllü İyinaz.
Hz.Ali, bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum demiş. Varın gerisini siz düşünün artık. Bu borcumuz ömür boyu ödemekle biter mi? dersiniz. Hoşça kalın, esen kalın tüm annelerin günü kutlu olsun. Annenizi yılda sadece bir gün hatırlayarak geçirmeyin ne olur. Yaşamınızın tüm günlerinde, aklınızdan ve yanınızdan ayırmayın.